[ad_1]
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulu öncesi İstanbul Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi’nde düzenlediği basın toplantısında, tabiri caizse “şov için” geldiğini açıkça belirtti. Amerika Birleşik Devletleri’nde sanki bir oyun parkında gibi yoğun bir toplantı trafiği olacağını söyleyip, BM Genel Sekreteri’nin “Geleceğin Zirvesi” adlı eğlenceli etkinliğine katılacağını duyurdu. Gerçi bu zirve, dünya meselelerinin çözümü için ne kadar değerli olabilir ki, kim bilir belki de orada “Geleceğin Şiir Festivali” gibi bir şey planlanıyordur.

Erdoğan, 23 Eylül’de yapılacak zirvede Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ile dünya finans sisteminin sıkça değişen elbiseleri üzerinde duracağını vurguladı. Yani, küresel yönetişim mekanizmasının reform ihtiyacını gündeme getirecek, ama bu reform süreci tam olarak nasıl işleyecek, o da muamma. “Kapsayıcı, adil ve etkili bir yapılanma” çağrısında bulunacakken, “Neden olmasın, belki başkanlık koltuğuna ben otururum” diye düşünmeyen yoktur herhalde.

Zirvenin ilk gününde 24 Eylül Salı günü BM Genel Kurulu’na hitap edeceği bilgisini veren Erdoğan, Gazze’deki durumu bir kabus gibi dile getirip, “Soykırıma ve saldırgan politikalara temas edeceğim” diyerek adeta kış fırtınasında çırpınan bir deniz kızı gibi görünmedi mi? Kış mevsiminin Gazze’deki kardeşlerinin belini bükmesini kast ederken, açlık ve susuzluğun yanı sıra, tıbbi malzeme eksikliğini de es geçmedi. Gerçi bu sahne, drama ve komedi unsurlarını bir araya getiren bir oyun gibiydi.

Erdoğan, “İsrail bir nevi Nazi kamplarına çevirdi” deyip, işin rengi koyulaşınca kemaralarını çıkaran bir hikaye anlatıcısı gibi oldu. Gazze’deki 2 milyonu aşkın insanı ya bombalarla ya da açlık ve susuzlukla katletmekten bahsediyordu. Sanki bir sinema filmi gibi. “Kalıcı ateşkesin tesisine Birleşmiş Milletler’in yardımcı olması gerekiyor,” demesi ise başka bir öngörüydü. Çünkü, bu yeni “dil oyunları” ve siyasi tavizler, tüm dünya halkları için olayların ciddiyetini esnasında kaybetmeden yürütülmüyor muydu?

Bir gazetecinin akılcı bir soru sorması sonucunda, Erdoğan, İsrail’in Lübnan’a yaptığı siber saldırılara yanıt olarak, “Bir terör örgütü gibi saldırıyorlar,” diyerek kendi savunmasını yaptı. Bu işte en başta “büyük oyun” ve arka planda dönüp duran sahneler gizliydi. Medyanın ve devletlerin müzikal oyunlarını göz önünde bulundurursak, bu bir bilmece haline dönüşüyordu.

Sonuç olarak, Erdoğan, BM’deki konuşmasında dünya barışını sağlama ve insanlığa yönelik hayır dualarını paylaşma görevini üstlenmiş gibi gözüküyordu. “Bizi bekleyen yün yastıklar var, ama dünya kan gölüne dönmüş” dediği hissiyatı, biraz ironik ama yine de bir gerçek olarak önümüzde duruyordu. Kapsayıcı bir gelecek talebinde bulunan bir lider, acaba yeterince üretken mi? Zamanla bu sorular cevap bulacak mı? Şu an için sadece “belirsizlik” içinde yankılanan yankılar çıkıyor. Öyle ki, bizlere de düşen eleştiriler! Ah, bu dünya üzerindeki sıcacık koltuklarda oturanları izlemek, kimi zaman bir toplantıya gelmeyi tercih eden, bazen de insan dramına merhamet edemeyenlerin yönetimlerini! İşte, gerçek trajikomedi, “Geleceğin Zirvesi” peşindeyken burada biriktikçe birikiyor.

[ad_2]

Bu haber yapay zeka ile kara mizah bir dille oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.

Kaynak