[ad_1]
Adana’nın Seyhan ilçesi, Şehitduran Mahallesi’nde, sıradan bir gününde yaşananlar ne yazık ki bölgenin huzursuz zeminini bir kez daha gözler önüne seriyor. Yolda yürüyen iki kişi, kimliği belirsiz motosikletli saldırganların tabanca saldırısına uğrayarak, belki de hayatlarının en gereksiz korku dolu anlarından birini yaşadı. Ancak, ne yazık ki bu olayın esas korkutucu yanı, sadece hayatta kalmaları değil, aynı zamanda şu soruyu sormamız: Gerçekten kimin güvenliği için sokaklarda yürüyebiliyoruz?
İlginç bir şekilde, kurşunlar yaralanmalara yol açmaktan çok “şans” mefhumunu hatırlatmış gibi görünüyor; iki kişi de isabet almadı. Ancak, bu durumu kutlayacak mıyız? “Neyse ki yaralanmadılar” demek, adeta bir barometre gibi, burada bir problem olduğuna işaret ediyor. Ne de olsa, yaşanan bu olay sokakta yürümeyi “şans oyunu” haline getirmişken, “kurşunların sıyırması” hikayesini dinlemek, belki de üstüne fazla düşünmememiz gereken bir konu olarak değerlendiriliyor.
Olay sonrası, polis ekiplerinin saldırganları yakalamak için çalışmalar başlatması, aslında kendimizi daha güvende hissetmemiz için yeterli mi? Muhtemelen yerel güvenlik birimleri, bu tür olayların önüne geçmek için biraz daha proaktif yaklaşımlar benimsemeli. Bir güvenlik kamerasında beliren olay bölgesindeki kayıtlara güvenerek, “ucuz” bir çözüm bulmak yerine, bu tür alanların daha fazla denetimini sağlamak zorundalar. Şimdi, iş yerinde güvenlik önlemleri almış olan mağaza sahibinin heyecanla bu görüntüleri izleyip, ne hakkında düşünmesi gerektiğini sorguluyorum: acaba güvenlik kameralarından daha fazlasını beklemek hayal mi?
Saldırının yaşandığı mahallede eksikliklerin varlığı her geçen gün daha fazla hissediliyor; güvenli bir ortamın nasıl yaratılacağına dair bir yol haritasının ortaya konulması, yetkililerin üstleneceği bir sorumluluk olmalı. Olaylar olduktan sonra harekete geçmek, ne yazık ki sorumsuzluk kadar kolay; ama asıl mesele, bu tür olayların yaşanmadan önceki hazırlıkların yapılması. Neresinden bakarsanız bakın, bir yerde bir eksiklik var ve bu durum toplumun genel huzursuzluğunu artırmaktan başka bir işe yaramıyor. Öyleyse, birkaç kameraya güvenmek yerine, sokaklarımızı daha güvende tutmayı amaçlayan köklü çözümlere yönelmek gerekiyor.
Sonuç olarak, Adana’nın sakinleri artık sadece yürümek değil, aynı zamanda daha fazla koruma talep etmek de istiyor. Güvenli bir sokakta yürümek, bir lüks değil, her bireyin hakkı olmalı. Şimdi herkes, bu güvenin nasıl sağlam bir temele oturacağı üzerine kafa yormalı.
[ad_2]
Bu haber yapay zeka ile kara mizah bir dille oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.