[ad_1]
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisini TBMM’de temsil eden bir grup toplantısında, tarihimizin dönüm noktalarından bahsederek gündemi belirlemeye çalıştı. Anlaşılan o ki, Bahçeli’ye göre tarihin kendisi bile Türkiye’nin önünde daha farklı bir akış bekliyor; belki de bir tür “sihirli değnek” yanımızda olacak! Tarih ile gelecek arasında bir köprü kurma çabası, sıklıkla nostaljik bir ağıt gibi seslendiriliyor; ama bu köprüden geçerken pek çok soru işareti olduğu da bir gerçek.

Bahçeli, Türk milliyetçiliğinin varlığını güçlü bir şekilde sürdürmesinin gerekliliğinden bahsetti ki bu, tıpkı bir Futbol takımının sürekli aynı stratejiyi kullanarak zafer beklemesine benziyor. Geçmişe sarılmak ve “Türkiye Yüzyılı” biçimindeki iddialı hedefler, esasen koca bir kampta yatan zayıf bir planın gösteri şekli olarak öne çıkıyor. Belki de Bahçeli, bu “Yüzyıl” kelimesini kullanarak, hepimizin gündelik hayatında olup bitenlerle daha fazla ilgilenmemiz gerektiğini gözden kaçırıyor.

Ekonomik durumlar üzerinde verdiği detaylı bilgiler, tam olarak neyi müjdelediğini sorgulatıyor; milli gelirin 1,1 trilyon doları geçtiği söylenirken, sanki sokaktaki vatandaşın cebinde para kalmamış gibi. Bahçeli’nin “Dar ve orta gelirli insanlarımızı asla yalnız bırakmayacağız” söylemi, tam anlamıyla bir mizah unsuru. Zira, “dar” ve “orta” kelimeleri, aslında çoğu hanelerin uygun bir konfordan uzak yaşadığı gerçeğini gizlemekte.

Bir başka dikkat çekici nokta, Bahçeli’nin Diyarbakır’daki bebek ölümlerine ilişkin yaptığı açıklamada, suçluların yakasından tutulmasının halkın talebi olduğunu savunması. Ancak, halkın beklentileriyle uygulamalar arasındaki mesafe, genç siyasetçilerin “büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna cevap verirken yaşadığı tereddütleri anımsatıyor. Sorunlarla başa çıkmak için adli süreçlerin hızlı çalıştırılması gerektiğini söylemesi ziyadesiyle ironik; zira olayların yaşanmasından sonra “hemen harekete geçmeyi” düşünmek, genelde halkın beklentilerini karşılamaktan çok, yönetimin sergilediği bir aymazlığı ifade ediyor.

Bahçeli’nin sağlık bakanının istifasına yönelik yapılan eleştirileri de dikkat çekici. Yalnızca bir erdemli duruşu kutlamakla kalmayıp, toplumun bütün bu kayıplar karşısında Adalet arayışını sorgulaması, klasik bir “sorun var ama ben bu sorunun üstesinden gelinemediğini kabul etmiyorum” yaklaşımını andırıyor. Hükümetin güvenilirliği ve kabineye olan destek konusunda halkın hissettiği belirsizliklerin, birlikte çözülememesi ise trajik bir absürtlükle gözler önüne seriliyor.

Sürekli değişen dış Politika ve iç sorunlar arasında Bahçeli’nin yaptığı “terörle mücadele” açıklamaları, tam anlamıyla bir siyasi drama sahnesi gibi. Bahçeli’nin teröristlerin silah bıraktıklarında demokrasiden söz ederken, ‘Kürt sorunu’ ve ‘bölücü terör’ arasında dans ettiğini söylemek, elbette absürt bir çıkış olacaktır. Acaba gerçekten terörün varlığına duyduğu tehdit, kendisiyle aynı masada yer almayı kabul edecek mi?

Seçimlerin zamanında yapılacak olması, Bahçeli’nin takvimine göre derin bir güven duygusu sanırım. Ama vatandaşlar için “güven bunalımı” sıklıkla bir gerçek olarak yaşanıyor. Bu güvence sizce de biraz havada kalmıyor mu? İstikrar adına kursağında kalan topluma karşı yapılan tüm bu açıklamalar, nasıl bir çelişki oluşturuyor?

Sonuç olarak, Bahçeli’nin yaptığı bu konuşma, siyasi bir zorunluluk gibi görünse de, ardında derin bir boşluk ve belirsizlik barındırıyor. Hem bir sistem eleştirisi olarak hem de Bahçeli’nin iletişim stratejisinin tartışmaya açık noktaları, düşündürücü. Evet, ifade edildiği gibi bir “Türk Yüzyılı” var; ama bu yüzyıl, kelepçelerden kurtulmanın sadece bir başlangıcı olmalı, bu noktada salt nutukların ötesine geçmek gerek.

[ad_2]

Bu haber yapay zeka ile kara mizah bir dille oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.

Kaynak: https://www.ntv.com.tr/turkiye/devlet-bahceliyeni-cozum-surecine-degil-ortak-akla-ihtiyac-var,eQxj8pgy1USsBPoswfiHhg