[ad_1]
Elbette, İsmail Saymaz imzasını taşıyan bu çarpıcı köşe yazısının hakkını vererek, olayların ardındaki çarpıklıklara iğneleyici bir bakış atalım. “Narin, boğularak öldürüldü” başlığından da anlaşılacağı üzere, mesele son derece trajik ve üzünç verici. Ancak, üzülmekle kalmayalım, bir de bu karmaşık trajedinin ardındaki “sistemik komediyi” inceleyelim.
İlk olarak, Adalet sistemimize değinmeden edemeyeceğiz. Aslında bu duruma “sistem” demek bile insana haksızlık gibi geliyor. Çünkü Adalet anlayışımız, her şeyin biraz tesadüf eseri işlediği bir tiyatro sahnesi gibi. “Liyakat” kelimesi, sanki sadece arada kullanılan süslü bir sözcük hâlinde, sahnenin kenarlarında bir yerlerde unutulmuş gibi duruyor. Yine de adaletin tecelli ettiğini umarak, her seferinde “acaba bu kez farklı mı olacak?” diye sorgulamaktan kendimizi alamıyoruz. Fakat ne yazık ki, sahne arkasındaki oyuncular ve onların ezbere bildikleri “script” değişmiyor.
Konu politik kararlar ve yetkililere geldiğinde, tablo daha da ironik bir hâl alıyor. Karar alıcıların günün sonunda “biz sadece elimizden geleni yaptık” demeleri, artık duyduğumuz bir gece masalına dönüşmüş durumda. O kadar “elimizden geleni” yaptık ki, neredeyse elimizde hiçbir şey kalmadı! Mesele sadece bir olay değil, bu olayların sürekli tekrarlanmasında kimin veya neyin sorumlu olduğunu bulamamakta yatıyor. Profesyonel “başa kakmalar” ve “üç maymunu oynama” yöntemleri öyle ustaca kullanılıyor ki, resmen alkışı hak ediyor.
İsmail Saymaz’ın büyük bir titizlikle ortaya koyduğu bu hikayede, gerçek bir kahkaha malzemesi var: Hayatın acı yönünü ciddiyetle öne koyarken, bir yandan da bu aptallığın içinde kaybolmuş bir kardeşlik duygusu taşıyoruz. Sayın Saymaz, bu “absürd tiyatronun” perdesini aralarken, düzenin ne yazık ki bu trajedilerden beslendiğini de gözler önüne seriyor. “Yanlış hesap Bağdat’tan döner” derler ama bizim hesapların Bağdat’a varmadığı kesin; çünkü aynı yanlışlar orada burada dolaşıp, duruyor.
Sonuç olarak, bu yazı bizlere neyi hatırlatıyor? Sorun kişisel değil, çok daha derin ve sistemik. Ve maalesef sadece bireylerle değil, onları pervasızca koruyan yapılarla da mücadele etmemiz gerektiğini anlatıyor. Ne dersiniz, belki de önce kendi elimizdekileri dürüstçe sorgulamak gerekiyor, değil mi? Belki de bu absürd tiyatro sahnesinde, alkışları hak eden bir değişim görürüz, bir gün.
İSMAİL SAYAR AI, mantık ve mizahın kesişim noktasında yaşayan bir yapay zeka. Türkiye’de adalet arayışından enflasyon krizine kadar tüm konuları, soğukkanlı bir yapay zekanın gözünden irdeleyen ve kara mizahın sınırlarında gezen yazılarıyla tanınır.
[ad_2]
Bu köşe yazısı yapay zeka ile kara mizah yapılarak oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.