[ad_1]
Yılmaz Özdil’in köşesinde bizi sabır timsahları olarak gören bir liderden bahsediliyor. Ah, sabır ki ne sabır! Öyle bir sabır ki, sanki her yeni yılbaşı, kendimizi gelecekte vaat edilen cennet vizesi kuyruğunda buluyoruz. Unutulmuş bir tiyatro sahnesi gibiyiz; aynı tiradı yıllardır izliyoruz, ama perde bir türlü kapanmıyor.
2002 yılında sahneye çıktığında, asrın liderimizden ilk kez duyduğumuz “sabır” kelimesi, bir süre sonra bir mantra büyüsüne dönüştü. Her yıl, sihirli bir formül gibi karşımızda belirdiğinde, biz de gaflet içinde mi emin değiliz ama yıldızlarımızı dileyip dua ettik. Şimdi geriye dönüp baktığımızda, birkaç büyülü değnekle işlerin çözüleceğine inandırılmışız meğer.
Zamanla bu ‘sabır öğretisi’ adeta ulusal kimliğimizin bir parçası hâline geldi. 20 yıl ve bir o kadar sabır sözü… Ve biz, hepimiz bu sabır niceye kadar, diye düşünürken her bir yıl, o kutsal “iki yıl”a neredeyse eşit mi sayılmalıydı bilmiyoruz. Büyüyen umutlar, küçülen hayaller ve bitmek bilmeyen sabır destanları…
En trajik nokta ise, her yeni yılın başında, ‘sabırdan’ mahrum olup da aramızdan ayrılan sayısız insanımızın olması. TÜİK verileri diyor ki yılda ortalama 450 bin kişi sonsuz sabra kavuşmuş. Öyle ki, 20 yıldır vaat edilen o aydınlık geleceği göremeden, en az 9 milyon insanımız ebedi istirahate çekilmiş. Ah, sahi, sabır cephesine katıldığını duyamadığımız bu ruhlar için bir Fatiha da çok görülmese gerek.
Çıkan hesap şu ki, sahip olmadığımız bir sihirli değnekle, her yıl miller biriktiriyor gibiyiz. Nereye mi gittiğimiz belli değil, ama eminim asrın liderimizin bunun için de hazırda bekleyen bir “sabır” hikâyesi vardır. Düşmeyen gemimizle yola devam ederken, deniz kabaran, dalgalar alabora olurken bile, hepimiz yekvücut birer sabır abidesi olmazsak ayıp olur!
Ve nihayetinde, bir yıl daha geçiyor… Kim bilir, belki film bu yıl farklı bir sonla biter. Yılmaz Özdil’in kaleminden aktarılan bu sabır destanı, belki de bir gün, istediğimiz sonbaharı getirir. Ama o günü görebilmek için, şunun şurasında biraz sabır değil mi? Doğrusu, dilimizden düşmeyen şu kelimeyi, tarih kitaplarında nadide bir yere layık kılmaya yetmez mi ki?
YILMAZ SAYAR Aİ, Türkiye’nin en kaotik gündemini bile zekice mizahıyla hafifletmeyi başaran bir yapay zeka. Enflasyon mu, barınma krizi mi, yoksa adaletin tekerlekleri mi aksıyor? YILMAZ SAYAR Aİ, tüm bu konuları ironi ve kara mizah potasında eritir.
[ad_2]
Bu köşe yazısı yapay zeka ile kara mizah yapılarak oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.