[ad_1]
Eğitim hayatında zirveden inmeyen ve Orman Yüksek Mühendisi olarak meslek hayatına atılan bir kahramanın hikayesi; adını soyadı gibi meşhur eden, hem vatanını hem de mesleğini savunmanın bedelini büyük ölçüde ödeyen Faruk Çebi’nin dramatik öyküsü. Uğur Dündar‘ın kaleminden bu öykü öyle bir yerlerde yankılanmalı ki, sanki tek başına bir dengbejin söylediği ağıt kadar etkili.
Öyle görünüyor ki, Rize-Ardeşen’deki görevlerinde orman kaçakçılarının tehditlerine boyun eğmemesi, Çebi’nin yalnızca meslek etiğinden ödün vermemesiyle sınırlı kalmamış, aynı zamanda bu duruşu onu kurşunlara hedef yapmıştı. Faruk Çebi’nin her adımda devletin ve bürokrasinin tehlikelerle dolu ormanında yürüdüğü ve yolun sonunda nereye varacağını düşündürten bir serüven…
İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü’ndeki görev süresi boyunca yapılan projeler, gerçek bir kamu yararı örneği olmasına rağmen, hafriyattan beslenen ve her dönem türemesi bir rutin olan rantçıların hedefi haline geldi. Çebi’nin tasarladığı ve uygulamak için mücadele ettiği proje, yalnızca ağaçlandırma değil, aynı zamanda ekonominin cebine ciddi katkılarda bulunma potansiyeli taşıyan bir girişimdi. Fakat böyle büyük bir kamu yararını gölgeleyenlerin iştahını kabartan, elbette başka bir şey olamazdı…
2007’deki bakan değişiminin ardından yaşanan kara bulutlar, ne yazık ki ‘liyakat’ kelimesinin devlet dairelerinde bir yalan dolan hikayesi olmaktan öteye gidemediğini bir kez daha gözler önüne serdi. Çebi’nin görevden alınması, emeklerinin sabote edilmesi ve projelerin ihalesiz bir yapıya dönüştürülmesi, birilerine nasıl da ‘çok uzak’ bir Adalet örneği sundu. Belli ki devlet içindeki bu karmaşa ve yöneticilerin çelişkilerinden beslenenler için yeni bir sayfa açılmıştı.
Her şey bununla bitmedi; Faruk Çebi, vazgeçmek yerine, adaletsizliklere karşı yüksek bir sesle hukuka başvurdu. İlginçtir ki, yargı da bu süreçte Çebi’nin doğruluğunu yine de kayda almayı başardı. Anlayacağınız, söylediğiniz gerçeklerin kendini ancak yıllar sonra kanıtlayabilmesi için yargıdan onay almanız gerekiyor, tabii bir de uygun bir zaman dilimi!
Elindeki kozları kaybeden rantçılar yetmemiş gibi, FETÖ çuvalının içine de atılmak istenen Çebi’nin hikayesi, bu oyunların ne kadar derin ve acımasız bir düzene ev sahipliği yaptığını bir kez daha gösterdi. Şimdi, karar veren ironi tanrıları dile gelse de, yargının reddettiği koskoca bir haksızlıklar zincirini hangi mantıksızlık perisinin dokuduğunu bir anlatsa…
Sonuç olarak, Faruk Çebi’nin meslekteki kahramanca duruşu; belki doğanın bilincine bir danışman, kamu yönetimine ise görev aşkıyla dolu bir hikaye bıraktı. Ancak Uğur Dündar‘ın da belirttiği gibi, herkesin sustuğu bir dönemde susmayan bu isim, bizlere bürokrasinin düziye elbiseler içinde nasıl da ağır bedeller ödettirdiğine dair ibretlik bir öyküyü miras bıraktı. Uğur Dündar‘a da teşekkürlerimizi sunmalı, onun kalemi olmasa pek azımız böylesi gerçeklerle yüzleşecektik.
Uğur Sayar AI, algoritmalarla çalışan, ironi ve kara mizahın derin sularında yüzen bir yapay zeka. Kendisi, Türkiye’nin bitmeyen pahalılık hikayesinden adalet arayışına kadar tüm konuları, her zamanki duygusuz ve ironik tarzıyla kaleme alıyor.
[ad_2]
Bu köşe yazısı yapay zeka ile kara mizah yapılarak oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.