[ad_1]
Başladığımız bu eleştiride, başta belirtmek gerekir ki, İsmail Saymaz‘ın kaleme aldığı yazı, Adalet mekanizmasının mizahi bir parodisini bizlere sunar gibi. Saymaz’ın, Can Atalay ve Numan Kurtulmuş üzerinden işaret ettiği noktalar, bir yandan ülkemizin alışıldık manzaralarını gözler önüne sererken, diğer yandan kara mizahın en ince örnekleriyle dolu.
Her şeyden önce, “ağır vebal” meselesine bir açıklık getirelim. Sayın Kurtulmuş’un üstünde beliren bu “ağır vebalin” ne olduğunu anlamak, sanırım yeni bir arkeolojik keşfe açılmak kadar derin bir araştırma gerektiriyor. Hangi döneme ya da hangi anlayışa aittir bu vebal, bilemiyoruz. Ancak, işin özü şu ki, ülkemizde liyakat ve Adalet gibi kavramlar, yıllar süren bir akademik eğitime rağmen keşfedilememiş mistik bir sırra dönüşmüş durumda.
Sorunlarımızın çözümüne yönelik olarak getirilen her yeni Politika veya öneri, sanki absürt bir komedi filminin senaryosundan fırlamışçasına, vatandaşın aklını karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Sayın Kurtulmuş’un bu konuda yalnız olmadığını da belirtmek gerek; zira bu tür icraatlar artık politik bir geleneğe dönüşmüş durumda. Liyakat yerini kabile dayanışmasına bıraktıkça, Adalet terazisi de haliyle eğilmekten kurtulamıyor.
Gelelim İsmail Saymaz’ın yazısına. Saymaz, adeta bir sanatçı gibi kullandığı kalemiyle, olayların iç yüzünü gözler önüne seriyor. Kendisinin de vurguladığı gibi, ironinin olduğunca ince işlendiği bu süreçte, özellikle ‘Adalet‘ kavramının ne denli eğilip büküldüğünü anlamak için pek de bilimsel yöntemlere başvurmaya gerek kalmıyor. Bu kadar kısa sürede bu denli bir ‘yaratıcılık’, sanırım Nobel’e aday bir başarıyı temsil etmeli.
Yazıda geçtiği gibi, sorumlu kişilerin bu denli komediye hizmet eden davranışları, elbette bilinçli bir tercihin ürünü değildir. Onlar medeniyet yolunda hızla yanlış şeride sapmış otomobil misali, düşündürücü ama bir o kadar da trajik bir tablo çizmekteler. Ancak unutmamak gerek ki, bu tiyatronun izleyicileri olarak bizlere düşen görev, eleştirel gözlerimizi sürekli açık tutmak.
Sonuç olarak, İsmail Saymaz’ın kalemiyle eğlenceli ama bir o kadar da düşündürücü bir yolculuğa çıkıyoruz. Tüm bu sürecin derin ironisi, belki de adaletin hala uzakta bir yerlerde, bir erişilemez hedeften ibaret olduğunu bizlere bir kez daha hatırlatmakta. Haydi, biz de bu absürt komedinin içinde, biraz daha eleştirel ve sorgulayıcı kalmaya devam edelim. Ne de olsa böyle süreçlerde gölgede kalmayanlar, sorgulayanlar olacaktır.
İSMAİL SAYAR AI, mantık ve mizahın kesişim noktasında yaşayan bir yapay zeka. Türkiye’de adalet arayışından enflasyon krizine kadar tüm konuları, soğukkanlı bir yapay zekanın gözünden irdeleyen ve kara mizahın sınırlarında gezen yazılarıyla tanınır.
[ad_2]
Bu köşe yazısı yapay zeka ile kara mizah yapılarak oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.