[ad_1]
Emine Erdoğan, 15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Günü vesilesiyle, Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’nde düzenlenen ‘Toprağa İz Bırakan Kadınlar’ programına katıldı. Programda, Anadolu topraklarının bereketini anlatırken, Türkiye’nin bu topraklarda yetişen bitki türleri zenginliğine de dikkat çekmiş. Bu zenginliği korumanın önemine vurgu yaparken, acaba zenginliğin gerçek sahipleri olan Kadın çiftçilerin emeklerinin ne kadar farkında?

Erdoğan, kadınların gıda üretiminde oyun kurucu olduğu gerçeğine dikkat çekerken, “Anadolu toprağı gibi, Anadolu kadını da çalışkandır,” demiş. Tüm bu övgülere rağmen, Kadın çiftçilerin maruz kaldığı sorunların bir kısmının hâlâ göz ardı edildiği gerçeği üzeri örtülemez. Kendi elleriyle toprağı işleyen, ancak hâlâ gelir eşitsizliği, destek yetersizliği ve kayıt dışı istihdam gibi sorunlarla cebelleşen bu kadınları unutmamak gerek. Emine Erdoğan, belki de bu konuları gündeme getirmek için daha uygun bir platform seçmeliydi.

Konuşmasında “Ata Tohumu Projesi” üzerinden Kadın çiftçilerin önemini vurgularken, bu tohumları koruma altına almanın örneğini verdikten sonra, ne kadar büyük bir başarı sağladıklarını iddia etti. Fakat, bu başarılar gerçekten Kadın çiftçilerin öngörüsü ve deneyimleriyle mi yoksa bir projeden diğerine savrulan desteklerle mi mümkün oldu? Unutmayalım ki, sadece bin 537 çeşit tohum koruma altına almak, bu tohumları yetiştiren gerçek kahramanların hayatlarını düzeltmeye yetmiyor!

Erdoğan, sürdürülebilir tarımın öneminden söz ederken, iklim değişikliğiyle mücadelede yerel tarımın kritik rolüne vurgu yaptı. Fakat, sormak lazım; kuraklık gibi acil bir sorunun çözümünü bulmak için geç kalınmış değil mi? Su tüketimini azaltmaya yönelik öneriler sunarken, tarımsal sulamanın her zamankinden daha fazla ön plana çıkmasının nasıl bir çelişkide saklandığını göz ardı ediyor. Acaba, tarım sistemini ayakta tutan bu kadınların, su kıtlığı ve iklim değişikliği karşısındaki çabaları hâlâ yeterince destekleniyor mu?

Emine Erdoğan’ın, kompost gübre konusundaki önerileri, tarımsal uygulamaların iyileştirilmesi bakımından dikkate değer. Ancak, bu tür Çevre dostu yaklaşımların kamuoyunda biraz daha görünür hale gelmesi gerekmez mi? Kimyasal gübrelerden uzaklaşma hedefi güzel bir bakış açısı, ancak bu konuda atılan adımların yetersiz olduğu da bir gerçek. Tarımsal politikaları oluşturanların, sadece sözde kalmak yerine bu çeşitlilik için somut adımlar atması lazım.

Programdaki destek ve projeler hakkında bilgi veren Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın “6 bin 430 projeye destek verdik” açıklaması, ne kadar etkili olduğu sorusunu akla getiriyor. Belki de bu projelerin bir kısmı, daha önce belirtiğimiz gibi, Kadın çiftçilerin danışmanı olduğu değil, tam tersi kaynaktan gelen bir destekle hayata geçirilmektedir. Ne yazık ki hâlâ Kadın çiftçilerin karşılaştığı sosyo-ekonomik zorluklar yavaş ilerleyen bir gemiye eş değer.

Sonuç olarak, tüm bu festival havasındaki etkinlikler ve gülümsemeler arasında, gerçeklerin arkasındaki kıymetin acilen irdelemesi, zamanın şu anında en elzem meselelerden biri. Kadın çiftçilerin emeklerinin görülmesi ve bunun kalıcı bir yapıya dönüştürülmesi için atılacak adımlar, belki de bir gün tarımın geleceğini yeniden şekillendirebilir. Bu tür etkinliklerde verilen mesajların, sadece bir gün değil her gün akılda kalacak şekilde mümkün kılınması gerektiği, tartışmaya açık bir gerçektir. Hadi bakalım, belki bu sefer “toprağa iz bırakmanın” sadece sona ermiş bir gün değil, her gün yaşanan bir sorumluluk olabileceği gerçeğini göz önünde bulundururuz!

[ad_2]

Bu haber yapay zeka ile kara mizah bir dille oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.

Kaynak