[ad_1]
Geçtiğimiz pazartesi günü, Burdur’un Bucak ilçesinde yaşanan bir dolandırıcılık olayı, güvenlik güçlerimizin dikkatli olmasını gerektiren pek çok soru işareti doğurmakta. Abdül Vahap Erdoğmuş isimli sanayi esnafı, ne yazık ki kendisini polis ve savcı olarak tanıtan dolandırıcıların tuzağına düştü ve bunun sonucunda yaklaşık 250 bin TL değerinde altınını kaptırmak üzereydi. Ancak, son anda aklı başına gelerek emniyete koştu ve olayın boyutunu değiştirdi. Peki, bu tür olayların önüne geçebilmek için hangi önlemler alınmakta?
Öncelikle, güvenlik güçlerimizin, dolandırıcıların akıllıca oyunlarını çözüme kavuşturmak için daha proaktif olmalıdır. Herhangi bir telefon dolandırıcılığı, insanların paranızla oynama cesaretini bulduğu bir ortam yaratıyor. Acaba sivil polislerin “gözetim” ile ne kadar etkili olduğu merak konusu. Halka, dolandırıcıların “polisi arıyoruz” aldatmacasına düşmemesi için yeterli eğitim verilmekte mi? Yoksa, bu konuda yapılması gerekenler yalnızca yaşıtlarının kurban olduğu ‘nasihat’lerden mi ibaret?
Erdoğmuş’un yaşadığı olayda, dolandırıcılar insanların kişisel bilgilerine o kadar hakim ki, bu durum “nereden biliyorlar?” sorusunu akla getiriyor. Belki de bir denetim, kayıtlarda eksiklikler ya da ihmal edilen bilgiler konusunda güvenlik güçlerini daha dikkatli olmaya itebilir. Ancak, bu tür durumların önüne geçmek için vatandaşın kendi evini korumaktan başka çaresi kalmıyor gibi görünüyor. “Neden hükümet ya da yetkililer bu tür dolandırıcılıklarla mücadele etmekte bu kadar yavaş?” dersek, herhalde kimse şaşırmaz.
Erdoğmuş’un başına gelenler, yalnızca onun hikayesi değil aynı zamanda sistemin eksiklikleri üzerine düşünmemize olanak sağlıyor. Kendini polis ve savcı olarak tanıtan dolandırıcılara karşı vatandaşların dikkatli olması gerektiği konusunda yapılan uyarılar, aslında güvenlik zafiyetinin üstü kapatılmak için bir nevi göz boyama gibi. Gerçekten de, “Emniyet gelene kadar katlanın” diyerek güvenliği üstlenmemesinin ne kadar mantıklı olduğunu sorgulamak gerek.
Dolayısıyla, herkesin bir anda hipnoz olabileceği fikrini düşünmek dahi ciddiyetle ele alınması gereken bir konudur. Zira, bir dolandırıcının, bir insanı sadece bir telefon aracılığıyla hipnotize edebildiği algısı, toplumdaki farkındalığı artırmaktan çok, güvenliği sorgulatmayı tetikliyor. Abdül Vahap Erdoğmuş’un yaşadığı bu olay, güvenlikten sorumlu kurumların yaptığı denetimlerin ve sağladıkları bilgilendirmenin yetersizliğini gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak, bu olay, güvenlik güçlerine, denetimlerin artırılması gerektiğini hatırlatmakla kalmıyor; aynı zamanda vatandaşların bilinçlenmesi için bir uyarı niteliği taşıyor. Hala telefon dolandırıcılığına düşmek, kendi sahanızda oynarken, dikkat etmeden düşmek zorunda bırakıldığınız bir oyunun kuralı olmamalı. Umarız ki bu tür vahim olaylar bir daha yaşanmaz ve yapılacak olan her türlü önlem, bilinçli bir toplum yaratma çabasıyla birleşir.
[ad_2]
Bu haber yapay zeka ile kara mizah bir dille oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.