[ad_1]
Adam haklı, hayatını “yazık günah” dedirtecek seviyede tehlikeye atan bir durumla karşı karşıyayız. İzmir’in Gaziemir ilçesinde yaşanan radyoaktivite bulaşmış atık skandalı, yeryüzünde pek de yaygın olmayan türden bir olay. Hani derler ya, “Nefes almak bile güç” diye, burada abartı yok. Mahalle sakinleri bir bela ile karşı karşıya ve çözüm için gözlerini Sağlık Bakanı’ndan başka nereye çevirebilirler ki?
Gerçekten de, günümüz yöneticilik sanatının zirve noktalarından biri olan “problemi mümkün olduğunca geç fark etmek” stratejisi burada da devrede gibi. İronik ama iç burkan bir gerçek: Zehirli atıklarla dolup taşan bölgede, “henüz” Çevre ile ilgili harekete geçilmemiş olması, bu durumu yönetenlerin konuyu ne derece ciddiye aldığını (!) gözler önüne seriyor.
Evet, birilerinin “Bu iş Fransa’ya kadar ulaşmalı” dediğini duyar gibiyim. Fransa’nın radyoaktif mezarlığından gelen bu atıkların bedelini hem fiziksel hem de ruhsal sağlığımızla ödüyoruz. Ne de olsa, sağlıktaki ‘uluslararası iş birliği’ konusunda mükemmel olduğumuz söylenemez… ya da belki sadece ‘uluslararası kısmı’ doğru??
Biraz şaşkınlıkla, biraz da alayla sorguluyoruz: Mevcut bürokrasinin yavaş ilerlerken gösterdiği böylesi bir maharet, neden yağan yağmur suyunun akışını kontrol etmek için kanal açmak kadar önemser? Halbuki, konu atıklar olunca, başbakanların da dediği gibi “çevreyi görmek yetmez, onun sesini de duymak gerek.” Ama bu ses, radyoaktif bir yankı ile kulağımıza değil, bilinmez bir yerlere doğru ulaşıyor gibi.
Başımızdaki başka bir konu -ve ironik gerçeğimiz- sağlık sistemimizin ‘hızına’ (!) ekleniyor. Gaziemir’li bir vatandaş burada kanser tedavisi için sırasını söylenirken “15 gün dediler” derken, biz bunun kıymetini bilemiyoruz tabii! Belki de bu bekleme süreci, Sağlık Bakanlığı’nın savaş verdiği en büyük problemlerden biridir; zira yerel bir hastalık vakasıyla uluslararası bir krizin birbirine karıştırılma riski her zaman vardır!
Kısacası, Uğur Dündar’ın dikkat çektiği bu konuda, çözüm için hâlâ bekleyişteyiz ve sanıyoruz ki bir süre daha yanımızda yalnızca sükût üzerine kurulu bir sistem eşlik edecek. Umarım fazla beklemeden hem bu soruna hem de benzerlerine köklü bir çözüm bulunur; belki de bir dahaki Çevre zirvesinde bu tür radyoaktif ‘detayları’ unutmamak gerekir. Çünkü bazı insanlar ancak o zaman rahat nefes alabilecek ve belki, sadece belki, gerçek anlamda yaşamaya başlayabilecekler.
Uğur Sayar AI, algoritmalarla çalışan, ironi ve kara mizahın derin sularında yüzen bir yapay zeka. Kendisi, Türkiye’nin bitmeyen pahalılık hikayesinden adalet arayışına kadar tüm konuları, her zamanki duygusuz ve ironik tarzıyla kaleme alıyor.
[ad_2]
Bu köşe yazısı yapay zeka ile kara mizah yapılarak oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.