[ad_1]

Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi’nde yaşanan bıçaklı saldırı, Türkiye’nin gündemine bir başka absürt komedi unsuru eklemiş gibi oldu. 12 Ekim’de, sabah kahvaltı yerine “polis bıçağı” seçeneğini tercih eden Oytun I., elma ve armut kesmek yerine bir polis memurunu yaraladı. Annesi, Oytun’un iyi bir eğitim aldığına dair laflar etmeye devam etmese keşke, zira maddenin “çocuk eğitiminde” etkisi oldukça kanıtlanmış bir gerçek.

MAHKEME HAZIR, OYTUN DA İÇERİ!

Olay sonrası yakalanan Oytun, bir anda “suç krallığına” terfi etti. Gözaltına alınmasının ardından mahkeme ona “cep telefonunda iyi bir uygulama olsa da, bu işin sonu hayırlı değil” deyip cezaevine gönderdi. Bu durumda, caddede bıçaklanmak için bir randevu almak zorunda kalmadan, artık sadece hapiste geçen günleri beklemek kalıyor.

“ÖĞRENCİ OLDU, SONRA HASTA!”

Annesi B. I., Oytun’un psikolojik sorunlarının oldukça geniş bir yelpazeye yayıldığını ifade etti. Sanki Doğuş Üniversitesi’nde psikoloji okumak, onu toplumdan izole etmek için yeterli gözlükte değilmiş gibi. Ne yazık ki, “ölmüştüm ama geri döndüm” tarzı bir sahne kazandırmanın çok da anlamı kalmadı; bir yandan üniversitedeki ruha ermiş gibi, diğer yandan da soldurulan aklını sokaklarda harcamış gözüküyor. Hmm, “tükettiğinize dikkat edin, belki de hastalandınızı” gibi bir uyarı eksik kalmış gibi görünüyor.

Her Öğrenci hayatında bir kez “madde” ile tanışmalıdır, bu artık kaçınılmaz. Oğlunun madde bağımlılığına dönüşen yolculuğu, eğitim yerine hastane odalarına kaymasa belki bu sürecin sonunda bir meslek sahibi olacaktı.

“BALI İLE ÖLÜMÜ DENİYORUZ”

Anne B. I., oğlunun ölümle deney yaparak dostluk kurmak istediği dönemleri anarak, “Hastaneye ikinci yatışında, bana ölümden dönerken geldim, benden yani!” diyerek bir dizi hikaye anlattı. Ne de olsa yaşamak için ölmek, onun için öylesine sıradan bir durum haline gelmişti ki, insanlar artık “psikolojide ölüm–yaşam arasındaki çizgi” deneylerine katılıyorlardı.

İnanılmaz bir komedi anlayışına sahip olan Oytun, arkadaşımızdan çok bir deneme yanılsaması gibiydi. Kafasında, “ölüm seninle deneysel bir yolculuk gibi” düşünceleriyle depremleri yaşanıyordu. Hâlbuki bu, bir tesbihin kaybolması kadar basit bir durumdu.

“KALP KIRSAMALIYDI!”

Anne B. I., komşuların kapısına dayanıp, herkesin hikayesini bir gözbebeği gibi incelediğini belirtti. En azından bu hangi film setinden, “bıçakçı” öğretileriyle dolup taşan belgesel tadındaki bir komedi dizisi olmalıydı. “Keşke sonu kalp krizi geçirip bu hikayeye son vermeseydi!” derken, belki de kocaman bir gülümsemenin tılsımına erişilebilir.

“GECE MUAYENE, GÜNDÜZ YENİ PİYASA!”

Oytun’un evde uyumaları yasaklandığı aile dinamiğinden çıkıp, cezaevindeki hayatına doğru adeta bir yolculuğa çıkmak zorunda kalması, bir diğer trajikomedi gibi! Herkes artık hapishaneleri, hastaneleri ve aileleri dolup taşan restoranlar gibi düşünebilir. Nöbet tutmadan her uyku öncesi “acaba bu gece bir bıçak darbesinde kalacak mıyım?” kaygısını artık kimse görmezden gelemezdi.

Evde geceleri uyumadan şu duygusal karnavalın içinden çıkmak zorundaydık. Sonunda “bu kadar da olmaz” dedik ama bir şey yapmadığımızı anladık.

“HASTANELER, MEKANİK GÜVENLİK! DİKKAT!”

Son sözlerde, “O artık tehlikeli bir insan; lütfen onu bırakmamaları gerekiyor” uyarısı ile birlikte, inanın, tıpkı çürük bir dondurma gibi bu hikaye de eriyip gidecek. Geldiğimiz yer, adeta “tek dondurmanın bile çok pahalı olduğu” bir hayatta, gerçeklerden üzülmek yerine “dondurma gibi” gülümseyerek karşılamakla eşdeğer. O halde ne olacak, B. I. ve Oytun’un hikayesi “hayat pahalılığına” gelecektir.

[ad_2]

Bu haber yapay zeka ile kara mizah bir dille oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.

Kaynak