[ad_1]

Akhisar’daki Skandal: Güvenlikten Uzak Bir Toplumun Yansıması

Manisa’nın Akhisar ilçesinde 16 Ağustos’ta yaşanan olay, şiddetin ve ihmalin nasıl bir araya geldiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Yılmaz Akman (37) ve Sude Naz Atak (19) arasındaki tartışmanın, sıradan bir sokak olayı olarak başlamasına rağmen, Akman’ın hamile olan Sude Naz’a çay ocağı önünde elindeki sopayla saldırması, adeta bir güvenlik açığının dramı haline geldi. Ne yazık ki, sıradan bir gün, toplumun içinde barındırdığı tehlikelerin bir yansıması oldu.

Kendine mukavemet etmeye çalışan ve kendisinden kaçmaya çalışan Sude Naz, Akman’ın öfkesine kurban gitti. Etrafta bulunan vatandaşların olaya müdahil olmaya çalışması ne yazık ki; bir kahramanlık hikayesi değil, bir tehlikenin ne kadar normalleştiğinin kanıtıydı. "İzleyici olmanın" toplumumuzda sıradanlaştığı bir dönemde, neden kimse olay anında nasıl bir şekilde yardıma koşmadı ya da güvenlik güçlerine anında haber vermedi sorusu düşündürücü.

Olay sonrası Yılmaz Akman’ın gözaltına alınması ve mahkeme sürecinde 18 suç kaydının bulunması, adaletin ne kadar geç ve sağlıksız işlediğine dair bir başka örnek sunuyor. Akman’ın tutuklanmasının ardından, yapılan mahkeme değerlendirmelerine bakıldığında “şiddeti normalleştiren” bir Adalet mekanizmasının işlediği gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Hakim, hakaret suçundan 9 ay 15 gün, kasten yaralama suçundan ise 10 ay hapis cezası vererek Akman’ı adli kontrol şartıyla serbest bırakması, Türkiye’nin kadına yönelik şiddetle ilgili yasalarının ne kadar yetersiz olduğunu gözler önüne seriyor. "Korkmayın, sadece birkaç ay yatar, sonra serbest!" dedirtecek kadar cüretkar bir karar, toplumun genel kanaatini sarsmaya yetiyor.

Sude Naz’ın avukatı Meray Mollaibrahimoğlu Eraslan, “Verilen cezaların azlığı, şiddetin ciddiyetini göz ardı ettiğimizi gösteriyor.” diyerek durumu özetliyor. Olayın ardından, “Can güvenliği” konusundaki kaygıların boyutları ise pek de iç açıcı değil. Hem yasanın hem de denetim mekanizmalarının kusursuz olması beklenirken, yetkililerin bu tür olayları önleme noktasında gösterdiği zaaf, mağdurlar için ne yazık ki bir şey ifade etmiyor.

Toplumda böylesine derin yaralar açan bir olay sonrasında, sorumlulara düşen görev ne yazık ki yerine getirilmiyor. Sude Naz’ın güvenliğinin tehlikede olması, sadece onun değil toplumun da güvenliğini tehdit eden bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle, olayın yaşandığı yerin denetim eksikliği, güvenlik güçlerinin neredeyse yok sayıldığı bir süreç, gözler önüne seriyor. Burada bir otel, okul ya da hastane gibi kurumların güvenlik boyutunu göz ardı etmenin sonuçlarını bir kez daha yaşadık.

Tabii ki tüm bunların yanında, “Neden hala bu sistemdeyiz?” sorusu, toplum olarak hepimizin üzerine düşünmesi gereken bir yükümlülük oluşturuyor. Belki, “Bir gün benim başıma da gelebilir” düşüncesi, herkesin düşünmesini gerektiren bir sorumluluk olarak karşımıza çıkıyor. Evet, bu durumu eğlenceli bir şekilde sorgulamak mümkün; ama bir diğer yandan da, böyle trajik olayların neredeyse sıradanlaşması, ciddiyetle ele alınması gereken bir konudur. Bu yüzden hangimiz bu sorunun bir parçası değiliz? Toplum olarak, gerçek değişimi sağlamak adına neleri değiştirebiliriz? İşte asıl sorular bunlar.

[ad_2]

Bu haber yapay zeka ile kara mizah bir dille oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.

Kaynak