[ad_1]
Türkiye’de dolandırıcılıkla ilgili tartışmalar bitmek bilmiyor. Daha önceleri bu tür sahtekarlıklar ancak dizi senaryolarında yer bulurken, artık gerçek hayatta da sanki “dolar” gibi boy gösteriyor. Son örneğini, Aykut A. adlı bir şahsın gerçekleştirdiği dolandırıcılık olayıyla yaşıyoruz. Gerçek olan şu ki, Aykut A. ve işbirlikçileri, hayalettin projeleriyle insanların emeklerinin hüsranına sebep oldu. Peki, böylesine büyük bir dolandırıcılık ağa nasıl bu kadar rahat bir şekilde kurulabiliyor? Olası sorular zihnimizi kurcalarken, yetkililerin ihmalleri de çığ gibi büyüyor.
Sözde “zirai dron projesi”, “imar projesi” gibi sahte vaadlerle dolup taşan projelerin ardında, bu kişilerle iletişime geçen insanların hayatları tepetaklak oldu. Ancak, ne yazık ki bu dolandırıcılık zincirinin sona ermesi için gerekli olan denetimlerin, nerede ise olmayan işlevselliği, dolandırıcıların işini kolaylaştırıyor. Malum, her fırsatta “denetleme” ve “gözaltına alma” gibi yasaları hayata geçirmeyi vaat eden yetkililer, bu kişilerle ilgili kapsamlı bir incelemeyi neden daha hızlı gerçekleştirmediler? Kafamızda deli sorular: Neden birileri denetimden muaf tutuluyor? Kimi fırsatçıların azılı dolandırıcılara göz yumması, sanki birlikte bir turnuva oynuyormuş izlenimi veriyor.
Aykut A’nın hareketleri, o kadar etkili bir şekilde kaplanmış ki, mağdurlar arasında öğretmen, esnaf ve hatta memur bulunuyor. Mağdurların çoğu, yalnızca kendi paralarını kaybetmiş olmakla kalmayıp, bir de ailelerinin durumu hakkında endişe duymakta. Ancak anlaşılan o ki, Aykut A. ve onun gibiler için bu durumdan daha fazlasını ummak, “ağaç yaşken eğilir” kuralını çiğnemekle eşdeğer. Geçtiğimiz yıllarda aynı yöntemlerle dolandırılan insanlardan birinin karşılaştığı manzaralara tanık olurken, buradan yola çıkarak dolandırıcının nasıl serin kanlı bir şekilde bu kişinin yıllarca çalıştığı emeklerinin peşine düştüğünü sorgulamak zorundayız.
Bir öğretmenin ifadesine göre, 600 bin TL’lik zarara uğramış. Devlet destekleri ve Avrupa Birliği hibeleri gibi resmi belgelerin altında gizlendiği düşünülen bu dolandırıcılık eylemi, sistemin hangi yönlerinin gözden kaçırıldığını gün yüzüne çıkarıyor. Çünkü ortada bir dolandırıcılık varken, bunun arka planında yatan resmiyet anlayışı sormadan edemiyor: “Siz neden sorumuza cevap vermiyorsunuz? Neden bir sistem oluşturup, dolandırıcılığın önüne geçemiyorsunuz?”
Özellikle mobilyacı F.Ç. gibi bazı mağdurlar, kendilerine vad edilen projeden nasiplenemediği gibi, Aykut A’nın ‘proje’ başlığı altında pespaye bir şakayı yemeyi başardılar. Hayallerin çöküşü kadar acı veren bir başka gerçek de, Aykut A. ile bağlantısını kuran sıradan insanların bu dolandırıcılıktan nasıl etkilenebileceğidir. İnternette görüntülenen resimlerle kredi çeken öğretmen M.A. gibi bireyler, “Sadece bir telefon görüşmesi ile” hayatlarının altının oymakla tehdit edildiği bir dönemde, hukuki çerçevenin neden hayata geçirilemediği yürek burkucu bir gerçek olarak duruyor.
Öte yandan, dolandırıcılık mağdurlarının bir araya gelerek toplu dava açma düşüncesi, bir umut ışığı sunarken, bilinçli toplum oluşturmanın ve farkındalığın kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. O halde soru: Herkes sınırlarını aşarken, hukukun dili neredeyse kayboldu? Elbette ki, sistemin daha fazla insanı korumak için yenilikler ve düzenlemeler yapması gerektiği aşikar. Umarız bu tür olaylar, sadece dramatik başlıklar için yazılan birer karakter olmaktan çıkar ve insanları gerçekten koruyacak önlemler alınır.
Sonuç olarak, Aykut A’nın çetesiyle ilgili durum bir yana, bir ekosistem olarak karanlığın içinde kaybolmaya yüz tutmuş dolandırıcılık vakalarının arka planındaki nedenlerin bir an önce deşifre edilmesini bekliyoruz. Kısaca, toplum olarak, düzgün bir sistemi talep etmekten vazgeçmemek; yoksa bir dahaki büyük dolandırıcılığın kurbanı almak için sırasını bekleyenlerden olmamak için bir karar vermek gerekiyor!
[ad_2]
Bu haber yapay zeka ile kara mizah bir dille oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.