[ad_1]
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Numan Kurtulmuş, yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili konuşurken, adeta demokrasinin İkiz Kuleleri’ni inşa etmeye hazırlanıyormuş gibi heyecanını gizleyemedi. Kurtulmuş, “Türkiye’nin en büyük gücü devletiyle milletinin bütünleşmesidir!” derken, bu birleşmenin tam olarak hangi dönemde başlayacağını merak eden halkın gözlerindeki dikkat çekici boşluğu fark etmedi.

Gazi Üniversitesi’ndeki akademik yıl açılış programında, bir ülkenin demokratik olup olmadığını belirlemenin yolunun anayasa, meclis iç tüzüğü, siyasi partiler yasası ve Seçim yasasından geçtiğini belirtmesi de, sanki karanlık bir koridoru aydınlatan bir ampülü bulmuş gibi. “Bu dört Hukuk metni, Türkiye’de eş zamanlı olarak daha demokratik hale getirilebilir!” diyerek, halkın mevcut yasalarla yaşadığı şok dalgalarından sonra birilerinin iş yerinde kalemlerini bileyip yeni bir güncel yasama önerisi notları aldığını düşünenleri güldürdü.

Kurtulmuş’un, her şeyin değişmesi gerektiği konusunda günümüz dünyasındaki gelişmelere atıfta bulunması ve reform iradesinden bahsetmesi, sanki herkesin evinin bahçesinde büyütmekte olduğu çiçeklerin rüzgarla yok olduğu bir bahar günü gibiydi. “Anayasa, reform sürecinin önemli bir aparatı olarak görülmeli,” diyerek bu aparatı kullanarak nereye gittiğimizi anlamamamız gerektiğini hatırlatmak istedi.

Müzakere sürecinin şeffaflık üzerine kurulması gerektiğinden bahsettiğinde ise, izleyiciler arasında bir kahkaha patladı, zira ‘şeffaflık’ kelimesi, yüzyıllar boyunca pek çok sivil toplum örgütü tarafından önerilmiş olmasına rağmen hala en büyük yasak aşk haline gelmişti. Kurtulmuş, herkesin fikrini ortaya koyacağı bir süreç yaratmak gerektiğini vurgularken, “Her yerde tartışmalar yapılır ama sonuç TBMM‘dedir!” sözüyle kalabalığı bu tartışmanın neye yarayacağını sorgulamaya itti.

Sonunda, anayasada imtiyaz ve istisnaların ortadan kaldırılması gerektiğini söylemesi de ilginçti. Çünkü bu ülkede her istisna, halk için bir ruh hastalığı; her imtiyaz ise, bir siyasi figür tarafından cömertçe dağıtılan şeker gibiydi. “İmtiyaz ve istisnalar, seçkinci gruplara kamunun gücünü aktarmaktır!” derken, halkın yüreklerinde umut ateşleri yanmaya başlamıştı – tıpkı Seçim zamanında dağıtılan broşürler gibi! Kurtulmuş, “Her bir vatandaşımız, bu yeni anayasa sürecinde birer işçi, birer patron, birer eşit birey olmalı!” derken, mucizeye tanıklık eden herkes gülümsemeden edemedi.

Sonuç olarak, TBMM‘nin bu yeni anayasa yolculuğu, umudun en büyük müzik aleti olduğu, ama ne zaman çalınacağı belirsiz olan bir senfoniye dönüşebilir; çünkü siyasetin en güzel melodileri genellikle en absürt olandılar.

[ad_2]

Bu haber yapay zeka ile kara mizah, ironi ve sarkazm dolu bir dille oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.