[ad_1]
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı cezaevinde ziyaretiyle gündeme damga vurdu. Ziyaretine, Edirne, Diyarbakır ve Malatya’nın milletvekillerinin yanı sıra Edirne İl Başkanı da eşlik etti. Görünüşe göre, bu bir “ekip ziyareti” olarak düşünülmüş; sonuçta, ne de olsa tek başına birinin cezaevine gitmesi çok da havalı olmazdı, değil mi?
Demirtaş’ın avukatlarının Özel’e art arda ilettiği belgeler arasında, “Kadınların çığlıklarını duyuyoruz” gibi düşündürücü ifadeler ve Demirtaş’ın kendi kitabı elbette vardı. Demirtaş’a kitap hediye eden Özel’in en azından bu düşünceli davranışı, cezaevinde olmanın sadece yasalarla değil, bir şekilde de kitaplarla telafi edilebileceğini göstermek için yeterli midir? Sanırım yazarak iyileştirmek, bu tür ziyaretlerin bir geleneği haline geldi.
Özel, yaklaşık 2,5 saat süren görüşmenin ardından gazetecilere “Türkiye’nin siyasi tarihi açısından bu tür görüşmeleri bırakmanın çok üzücü olduğunu” söylemiş. Yani, sorunu çözüme kavuşturmak yerine, üzerine nutuk atmak daha cazip! Türkiye’nin sorunları fiyatları uçururken, liderlerimiz ise her ziyaretten sonra “Barış, kardeşlik ve anlayış” gibi özdeyişlerde bulunmayı marifet sayıyor. Özür dilerim, bu tür özdeşleşmeler pek de inandırıcı değil.
Özel, Demirtaş ve eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı ile görüşmelerinin toplumsal barışı sağlamak için çok önemli olduğunun altını çizmiş. “İlk 100 yılda yapmadıklarımızı yapacağız” derken, sanki tarih kitapları bir kenara bırakılabilirmiş gibi bir hava estiriyor. Sanki 100 yıl, bir düğmeye basarak geçmişin hatalarını unutturmak için yeterli bir süreymiş gibi. Kendi mazisinden ders almadan, geleceğe ışık tutmak da Bir Türk klasiği zaten!
Özgür Özel, tüm bu görüşmelerin siyasi anlamda da önemli olduğunu ifade ediyor. “Doğu ve Güneydoğu’ya yapılacak 6 ziyaret, neredeyse bir haftaya yayılacak. Demirtaş ile görüşmeden 6 günde 6 ilde olmanın bir anlamı olmazdı” demesi, sanki bu ziyaretlerin önceden belirlendiği ve son dakikada olmazsa olmaz bir bahaneye dönüştürüldüğü izlenimini veriyor. Yani, her durumda kılıf uydurmak konusunda oldukça maharetliler.
“Yenidoğan çetesi” skandalıyla ilgili yeterli tepki verilmediği söylenmiş, ancak Özel’in bu konuda yaptığı açıklama “Meseleye öncelik vermek” değil de “Meseleyi geçiştirmek” gibi algılanabilir. Bir hastanenin kamulaştırılması yerine, siyaset sahnesinde daha dramatik bir gösteri düzenlemek peşinde olduğunu söylemek, fanatik bir yaklaşım olmaz mı? Devlet malı olan bir hastanenin sahibi, hasta bakmaya devam ederken kamulaştırma ise bir “dönüşüm hikayesi” oluşturmak için yeterli bir çözüm müydü?
Son olarak, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu’nun değişmez maddeler üzerine yaptığı açıklama, siyasi figürlerimizin ne kadar da farklı mecralarda yürekten kötülüklerin kökünü kazıma vaadinde bulunduğunu gösteriyor. Anayasa’nın ilk dört maddesi, ne yazık ki her dönem tartışmaya açılırken, politikaların bir kenara bırakılığı sıradan meseleler olarak anlaşılır hale gelmiştir. Yani, her şeyin ötesinde, asıl mesele fiili olarak iktidar koltuklarında oturmanın getirdiği rahatlıktır.
Özgür Özel, “Herkesin vebali var” derken, her bir kesim için aynı ölçüde sunulan samimi mesajlar vermiştir. Ancak bu samimiyet, yine el sıkışmaktan öteye geçmiyor gibi gözüküyor. Gerçekten toplumsal barış sağlanacaksa, umut verici tutumlar sergilemek yetmez; bu kez icraatlar da gerekecek. Yoksa, sözde yollarla iktidara doğru yola revan olanların akıbeti, tarihin seleflerinden farklı olmayacaktır.
Bu haber yapay zeka ile kara mizah bir dille oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.
Kaynak: https://www.ntv.com.tr/turkiye/ozgur-ozelden-demirtasa-ziyaret,yZ3vXfVTFky84d-Qw1OG6g