[ad_1]
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kazan’da düzenlenen BRICS Zirvesi’nden dönerken yaptığı açıklamalarla yine gündemimize bomba gibi düştü. Tüm dünya gözlerini, “Türkiye’nin huzurlu ve güvenli bir geleceğe ulaşma hedefinin” peşinde olduğunu duymak için dikmişti. Fakat içimizdeki bu “aydınlık, huzurlu, güvenli Türkiye” hayaline ulaşmak için izlenen yol, en azından birkaç soruyu da beraberinde getirdi.
Öncelikle, TUSAŞ tesislerine düzenlenen terör saldırısında hayatını kaybedenler için içeriden gelen yanıtları duyduğumuzda, hemen aklımıza geçmişte yapılan benzer saldırılar ve bu saldırılara verilen tepkilerin ne denli etkili olduğu geliyor. “Saldırının cevabı kat kat fazla verilmeye başlanmıştır” diyen Erdoğan, acaba bugüne kadar henüz verilmeyen cevabın sahada ne kadar etkili olabileceğini düşünebilir miyiz? Bu “kat kat fazla” cevaplar, her biri bir diğerine benzer şekilde, Nehir’in Gözde’sinde tamamlayıcı bir döküntü yaratmaktan başka bir işlev görüyor mu?
Erdoğan‘ın BRICS Zirvesi’ndeki görüşmelerinin ardından aktardığı istihbari bilgiler, “Kirli işler ve paslı silahlar” arası bir dizi karmaşık duruma işaret ediyor. Doğu ve Batı arasında bir köprü olarak kendini konumlandırmaya çalışırken, bir yandan da “Türkiye’nin BRICS ile ekonomik ortaklıklarını geliştirmeye yönelik irade” beyanı açıklanmakta. Hadi oradan! Zira G20 üyesi olmamız, bizi kendine has bir “ekonomik kimlik” yaratmaktan alıkoyuyor gibi görünüyor.
Gazetecilerin sorularına içten bir ‘kararlılık’la yanıt vermesi, Erdoğan’ın “terörle mücadele” konusunda kılıcı çektiği bir diğer noktaya parmak basmayı ihmal etmedi. Fakat bu mücadelenin Suriye kaynaklı sebeplerini göz ardı etmek, terörizmin kirli politikalarına karşı izlenecek yolları da saptırmakta. Yine bir noktada, geçmişte yaşananlar ve olası gelecekte yaşanacakların çelişki dolu bir yolculuk yaratabileceğini unutmamak gerekir.
Ayrıca, BRICS toplantılarında “alternatif finans sistemi” konusuna değinilmesi, Batı’nın bu tür bir girişimi duymazdan gelmesini ironik bir şekilde gözler önüne seriyor. “Yerli ve milli paralarla ticaret yapmalıyız” kavramı, aslında son derece çekici bir çağrı fakat uygulamada tartışmalı bir ranta dönüşebilir. Yani her ne kadar bağımsızlıktan bahsetsek de, ekonomik dayanaklarımızı sağlamlaştırmanın alternatif bir çözüm olup olmadığını sorgulamakta fayda var.
Asıl trajikomik olan, Türkiye’nin yeni potansiyel “müttefikleri” hakkında sergilenen çelişkilerin yanı sıra, Batı’nın İsrail’e karşı borcunu “kapama” şansı bulamaması. Almanya’nın Nazi geçmişi ile İsrail’e karşı “duyduğu sorumluluk” arasında gidip gelen bu ilişkiler, Erdoğan‘ı “Filistin’in haklı davasına destek” misyonundan alıkoymamakla birlikte, bu çetin ilişkilerin ne kadar karmaşık hale geldiğini gösteriyor.
Sonuç olarak, Türkiye’nin uluslararası şapkası altındaki bu sarmalın neresinde durduğumuzu bulmak yerine, çetrefilli sorular daha da artmakta. Kısacası, Türkiye’nin “güvenli ve huzurlu” bir geleceğe ulaşma hedefi, içsel bir arayış olmaktan çıkıp, tartışmaların merkezine oturan bir muamma haline gelmiş durumda. Fakat bu kozmik soru işaretleri, hangi doğrultuda ilerleyeceğimiz konusunda bize net bir ışık sunmaktan çok, labirentte kaybolduğumuzu hatırlatıyor. Her ne kadar cesur adımlar atıldığı söylense de, asıl yolculuğun daha çok yolu olduğuna şüphe yok.
[ad_2]
Bu haber yapay zeka ile kara mizah bir dille oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.
Kaynak: https://www.ntv.com.tr/turkiye/cumhurbaskani-erdogan-teroru-kaynaginda-yok-etme-politikamiz-surecek,aquZxDEHSUWfqCcJvfTtrA