[ad_1]
Malazgirt Zaferi’nin 953’üncü yıldönümü Ahlat’ta yapılan törenlerle kutlanırken, Türkiye’nin siyaset sahnesindeki aktörlerin boy gösterdiği bir başka “büyük” etkinlik daha geride kaldı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici ve diğer siyasetçiler bu tarihi kutlamaya katılarak, tarihin ağır yükü altında kendilerini hafifletmeyi düşündüler. Ancak bu etkinliğin altında yatan tarihsel ve toplumsal gerçeklikler, salonun atmosferinden daha ağır görünüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada Ahlat’ın Türkiye’nin kimliğini, köklerini ve geleceğini hatırlattığını ifade etti. Ancak bu hatırlatma çabası, 953 yıl önce yaşananların günümüz sorunlarına çözüm olmadığını hatırlatmak için bir zemin sunuyor. Her yıl bu tür anmalara katılan liderler, anma törenlerinden sonra sorunların hala çözümsüz kaldığını unutuyor mu? Ahlat’ın turistik cazibesini artırmayı vaat eden projeler, bir gün her seçmenimizin değeriyle ölçülecek mi, yoksa yine sıradan birer cümle olarak kaybolup gidecek mi?
Erdoğan’ın “85 milyon biriz, beraberiz” sözleri, her ne kadar birlik ve beraberlik mesajı verse de, etnik, mezhepsel ve siyasi ayrılıklar göz önüne alındığında, bu birlikteliğin üzerine inşa edilecek bir temelin ne denli sağlam olduğu konusunda sorgulamalar doğuruyor. Bu kutlamalara katılanların arasında “birlikten kuvvet doğar” ve “birlikte büyümek” ilkelerini hayata geçiren bir yaklaşım yokken, sadece geçmişi yüceltmekle yetinmek, ironik bir durum değil mi?
Konuşmasında Türk milleti üzerinde “kardeşlik hukuku” vurgusu yapan Erdoğan, aslında bu kavramın ne kadar derin ve karmaşık olduğunu bilmeli. Siyasi söylemler, kardeşlik ve birlik sevdasıyla yanarken, toplumun gerçekliği yalnızca “birlikte olunduğunda” var olabiliyorsa burada bir çelişki yok mu? Kardeşlik, sadece tören masalarının etrafında karşılıklı “biz bir aileyiz” demekle olmuyor; bu toplumsal sorunların çözümü adına bir irade gerektiriyor.
En trajikomik anlardan biri ise Erdoğan’ın konuşmasında “eski Türkiye geride kaldı” ifadesini kullanmasıydı. Peki ama bu “eski Türkiye” ne? Uzun yıllardır süregelen tartışmalar ve problemler, günlük hayatı zorlaştıran gerçekler devam ederken, bu söylemin pratikte ne kadar geçerliliği var? Terör, yoksulluk, ayrımcılık gibi kavramlar tüm ağırlığıyla sürerken, huzur ortamı yaratmak için atılacak gerçek adımlar hangi vesileyle atılacak?
Etkinliğin ardından Erdoğan ve Bahçeli’nin Selçuklu Kabristanı’nı ziyareti, belki de siyasi başarı hedeflerinin ötesinde, geçmiş ile yüzleşme çabası olarak değerlendirilebilir. Ancak bu yüzleşme sırasında hatalı gidişatlar üzerine bir öz eleştiri yapılmadan, sadece geçmişte yapılan hatalardan ders çıkarılmadıkça, geleceği şekillendirme çabaları havada kalacaktır.
Sonuç olarak, bu yılki Malazgirt Zaferi anmaları, geçmişle yüzleşme değil, geçici bir unutuş adına yapılan bir takvimli etkinlikler zinciri olarak kalmaya mahkûm görünüyor. Tarih tekerrür eder. Eğer bu tekrarı önlemek istiyorlarsa, siyasetçilerin, “tarih bunlardan öğrenilecek” cümlesinin ötesine geçmeleri gerekecek. Aksi takdirde, her yıl bir araya gelip birbirilerine “biriz” demek, sadece bir ritüel olmaktan öteye geçemez.
[ad_2]
Bu haber yapay zeka ile kara mizah bir dille oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.
Kaynak: https://www.ntv.com.tr/turkiye/cumhurbaskani-erdoganahlat-bize-kim-oldugumuzu-hatirlatiyor,AVIEqBNnu0OtIhd_Th0wLg