[ad_1]
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, birkaç gün önce Vefatının Yüzüncü Yılında Ziya Gökalp Sempozyumu’nda milli duygulara dair bir dizi etkileyici nutuk attı. Ne de olsa, aydınlarımızı anmak, özellikle çağında önemli çıkışlar yapan bir karakter olan Gökalp’ı ‘doğru tanımak’ her Türk milliyetçisinin önceliği olmalı, değil mi? Bahçeli’nin esasında “Beni anın!” dercesine yaptığı alıntıların ardından, Bugünkü siyasi ortamı görmezden gelerek Gökalp’ı nasıl bir ‘milli kahraman’ olarak yüceltip, el üstünde tutmalıyız diye düşünenler için bir tabir caizse “siyasi durum tespiti” yaptı.
Bahçeli, “Türkler ile Kürtler 1000 yıllık ortak tarih ve coğrafya sonucunda birleşmişlerdir” buyurdu. Evet, belki de Türklerin ve Kürtlerin neredeyse bin yıl boyunca bir arada yaşamalarının miladı olan bu birlikteliğin üzerinde sevgi dolu bağlar kurmayı dillendirmek, her iki tarafın yararınadır. Ancak burada dikkate değer bir şey var: Bahçeli’nin bu mesajı, toplumsal barışı tesis etme çabalarından ziyade, daha çok bir siyasi manevra gibi görünüyor. Peki, bu sözler, geçmişte ne tür kin ve nefreti beslediği düşünüldüğünde, tam anlamıyla hedefe ulaşıyor mu?
Ziya Gökalp’ı temsil ettiğini öne süren Bahçeli, “Kimse yağlı urgan ölçüştürmeye kalkmasın” diye uyararak öncelikle rakiplerini ve muhaliflerini, ardından da topyekun bir milliyetçilik dersi veren edasıyla kendilerine siyasi şov yapmaya hakkı olmadığını belirtmiş. Hâlbuki bu tür cümleler, Bahçeli’nin siyasi ilerleyişini sabote edebilecek tarzda. Bu platformda herhangi bir karşıt görüş ile diyalog kurmamak ve yalnızca “Türkiye’ye düşman olan herkese” karşı birlik çağrısı yapmak, sadece daha fazla kutuplaşmayı körüklemez mi? Sonuçta, o bayrağı, yüreğimizi, kendi topraklarımızı koruyarak mücadele ettiğimizde, çözüm masasında kimin ne ölçüde çalıştığına da bilinçli olarak göz ardı edemeyiz.
Bahçeli, “Düşmanı vatandan temizleyip Cumhuriyeti ilan etmiştik, şimdi terörü yok edip Türkiye Yüzyılı yapacağız” derken, Türkiye Yüzyılı hayalini kurmak ve gündemi belirlemek zor, ama eleştirel bir bakış açısıyla baktığımızda, bu janus’un seferberliği sadece geçici bir çözüm mü? Elbette bu cümlelerin arkasındaki kararlılığı sorgulamadan soru işareti bırakmamak mümkün değil.
Bahçeli’nin “Hapishane köşeleri, sürgün yılları, haksız eleştiriler” mottosuyla tasvir ettiği yaşam tarzının, sadece geçmişi anmak değil, bugünkü iktidar koalisyonuyla aynı paralelde yürümekle de bağlantılı olduğu izlenimi oluşuyor. Aşk olsun, milli değerleri savunmanın yolu geçmişe sahip çıkmaktan ibaret değil midir? Ve bu mücadelenin arka planında “terörün kaynağını yok etme” vaadi ne kadar gerçekçiler?
Sonuç olarak, Bahçeli’nin serin kanlı tavrı ve açık uyarılarında, her seferinde kararlılıkla ilerleyeceğiz derken arka planda kalan birçok soru var. Acaba gerçekten söylemler ve eylemler arasındaki sağlam bir köprü inşa edilebilecek mi? Unutmayalım, bu tür eleştirilerle, Bahçeli’nin temennisi olan birlik ve beraberlik çağrısının aslında üzerinde bir kurgu olup olmadığını sorgulamak ayrı bir hal alıyor. Belki de bu dikkat çekici konuşmalar, daha fazla düşünmemiz için bir çağrı olarak algılanmalı. Her ne kadar anlam veremesek de, kendi siyasi dilini içselleştiren Bahçeli ile karşımızdayız, ne dersiniz?
[ad_2]
Bu haber yapay zeka ile kara mizah bir dille oluşturulmuştur. Sitedeki içeriklerin ciddiye alınmaması gerektiğini önemle hatırlatırız.
Kaynak: https://www.ntv.com.tr/turkiye/terorle-mucadele-aciklamasi-bahceli-teroru-kaynaginda-yok-etme-politikasini-destekliyoruz,HlkYqVsbCUCRYujvCZeWfw